Kasım 28, 2024
Ekoloji Tarım & Gıda

Sermayenin Ezeli Düşmanı: Zeytin

Attike şehrinin koruyuculuğu için mucizelerini yarıştıranlar arasından, tuz gölü yaratan Poseidon’un değil de, zeytin ağacı filizlendiren Athena’nın seçilmiş olmasının bir sebebi vardır elbet. Bir zeytin ağacının Homeros’un kulağına “siz gittikten sonra da burada olacağım” demesinin de bir sebebi elbet vardır.  Peki günümüzde bu kutsal ağacı düşman bellemelerinin sebebi nedir?

Bu soruya cevap vermek zor, zira her gün düşman ilan edilenlerin sayısının arttığı bu memlekette, yaşayan her güzel şeye karşı bir yıkım hevesi almış başını gidiyor. Yine de dört bir yandan seslerin yükseldiği, iptal davalarının ardı ardına açıldığı bu sürece önce biraz yasal açıdan bakalım; neymiş bu hukuktan faydalanarak doğayı talan etme hevesinin ardında yatan sebep?

Değişiklik Ne Diyor?

1 Mart 2022’de 31765 sayılı Resmî Gazete’de bir yönetmelik yayımlandı. Tam da Akbelen İkizköy zeytinliklerinde yapılacak olan keşfin sabahına bu haberle uyandık. Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, “sonrasında rehabilite edilip eski haline getirilmek” şartıyla zeytinlik alanları maden faaliyetlerine açtı.[1]

“…zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine …”

“…Zeytin sahasının taşınmasının mümkün olmadığı durumlarda sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilmesi için madencilik faaliyeti yürütecek kişinin madencilik faaliyetleri bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini ve Tarım ve Orman Bakanlığınca uygun görülecek alanda dikim normlarına uygun, faaliyet yürütülecek saha ile eşdeğer büyüklükte zeytin bahçesi tesis edeceğini taahhüt etmesi zorunludur…”

Peki bu değişikliğin gerekçesi nedir? Maddeye bakarsanız ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak olduğunu sanıyorsunuz ancak biraz araştırırsanız namıdiğer beşli çetenin ihtiyaçlarını karşılamak için olduğunu anlıyorsunuz.

Değişiklik Hukuka Uygun mu?

Bir hukukçu olarak son zamanlarda ülkede ne hukuka uygun ki diye sorarak başlasam çok da abartmış olmam diye düşünüyorum.

Zeytinin ana mevzuatı diyebileceğimiz 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’un 20. maddesinde; ”Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez.” hükmü yer almaktadır. Bununla birlikte Anayasa’nın 44 ve 45. Maddeleri tarımın, üreticinin ve tarımsal üretim alanlarının korunmasını anayasal güvence olarak tanımlayarak devlete bu koruma için sorumluluk yüklemektedir. “Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır.”[2]  Hem kanunun hem anayasanın bu açık hükümlerine rağmen zeytinlik alanlarının bir yönetmelik maddesiyle madencilik faaliyetlerine açılması normlar hiyerarşisinin yerle bir edilmesidir. Bu hiyerarşiye göre anayasa-kanun-yönetmelik sıralamasında alt normun üst norma aykırı düzenleme içermesi hukuka aykırıdır. Zeytinliklere kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamayacağını düzenleyen bir kanunu ve zeytincilik faaliyetiyle uğraşan köylüyü koruyan anayasayı yok sayıp zeytin alanlarında madencilik faaliyeti yapılabilir demek, ülkede biz yasalardan üstünüz zihniyetinin hüküm sürdüğü anlamına gelmektedir.

Ayrıca Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yetkisinde olan bir kanun ve yönetmeliğe aykırı olarak kendi sorumlu olduğu yönetmelikte değişikliğe giden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı “yetki gaspı” yapmış durumdadır.

Bununla birlikte Anayasa 90. madde gereği taraf olunan uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde sayılacağı düşünülecek olursa akıllara “Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşması” ve “Paris İklim Anlaşması” gelmelidir. Bu anlaşmalara taraf olarak zeytinin ve zeytincilik faaliyetlerinin korunması taahhüdü verdiğimiz gibi iklim kriziyle mücadele ile ilgili de verilen taahhütler mevcuttur. Ancak gerek insan eliyle kurulan gerek “delice” diye bilinen kendi kendine oluşan zeytin ormanlarını madencilik faaliyetine açarak ne ağacı koruyorlar ne de bu ormanların sera gazı salınımını engelleyebilecek birer yutak alan olduğunu ön görüyorlar. Özellikle Paris İklim Anlaşması sonrası yayımlanan eylem planlarına bakılacak olursa ülke sıfır karbon hedefi için canını dişine takmış gibi görünse de yapılan tek değişikliğin bakanlığın adı olmasının da ne dünyaya ne ekosisteme bir faydası var ne yazık ki.

Zeytin Ezeli Düşman Mı?

Ülkede zeytine karşı olan bir zihniyetin çabalarıyla yapılmaya çalışılan bu değişiklikler senelerdir süregelmekte, devlet kendisi ve sermaye için kaynak yaratmaya ve meşru zemin hazırlamaya senelerdir devam etmektedir. Örneğin 2012 senesinde yönetmelikteki değişiklik ile zeytinlik sahası tanımı değiştirilmeye çalışılarak zeytinlik alanlar daraltılmak istenildi. Ancak Danıştay 8. Dairesi 19.02.2015 günlü, E:2012/4992, K:2015/996 sayılı kararıyla kanunda bir alanın zeytinlik saha olarak saptanabilmesi için asgari bir büyüklük şartı getirilmediğini belirterek bu maddeyi iptal etti.

2017 senesinde “Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile zeytinlik alanlarda ağaç sayısı sınırlandırmasından tutun bu alanlarda sanayi yatırımlarına verilecek izni valiliğe devredecek değişiklikler getirilmek istenildi. #ZeytinAğacınaSadakat etiketiyle kamuoyundan büyük tepki toplaması üzerine teklif geri çekilerek yasalaşmadı.

Kısaca sermaye oyunlarının karşısında doğanın kalkanı olarak dimdik duran zeytin hep direndi ve hala direnmeye devam ediyor.

Birbiri İçin Yaşamak

Yönetmelik değişikliğinde ağaçların sanki birer saksı çiçeği gibi taşınmasından, alanlarının rehabilite edilmesinden söz ediliyor. Oysa bir zeytin sahası sadece zeytin ağacından ibaret değildir. Kökleriyle yıllardır tutunduğu toprağıyla, dalına yuva yapmış kuşuyla, yaprağındaki böceğiyle, alandaki tüm biyoçeşitlilik dengesiyle bütüncül bir habitattır.

Nitekim çok bilinen Şaman öğretisine göre doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz. Nehirler kendi suyunu içemez, gğaçlar kendi meyvelerini yiyemez, Güneş kendisi için ısıtmaz, ay kendisi için parlamaz, çiçekler kendileri için kokmaz, toprak kendisi için doğurmaz, rüzgar kendisi için savurmaz, bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz. Her şey birbiri için yaşar; birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur.[3] “Taşınabilir zeytinlik” ibaresiyle yumuşatarak yazılı kanunlarını hiçe sayan bu zihniyet, doğanın kanunlarını da görmezden gelmektedir.

Çünkü bu zihniyete sahip kişiler Çine Madran dağındaki şahinin hikayesini anlatan üçyüz yıllık zeytin ağaçlarının RES sebebiyle üzerlerine çöken kayaların altından, “sonrasız ve ışıksız” bir yerden seslenişini hiç duymamışlardır mesela. Yatağan’da kömür ocağı açmak için kesilen ağaçlardan akan yılanların kanını hiç görmemişlerdir. [4] Doğanın canlı olduğunu görmek yerine cüzdanlarının canlanmasını tercih etmişlerdir.

Şirketlere Bağlı Toplum

Yönetmelik maddesinde ülkenin ihtiyaç duyduğu elektriğin üretimi için madencilik faaliyeti yürütüleceği belirtilmiş. Oysa bu anlayışın bir üretim faaliyeti değil de sömürü faaliyeti olduğunu anlamak için Cerattepe’den Fatsa’ya, Kaz Dağları’ndan Akbelen’e şöyle bir bakmak yeterli. Ülkenin her yeri maden sahası hevesiyle harap edilmiş araziler, verimsizleştirilmiş topraklarla kaplı haldeyken kalkınma hırsıyla sürekli büyüme hedefinin getirdiği yıkımlar da gözle görülür boyutta.

Geçmiş tarım toplumlarında doğanın kullanımı yalnızca ihtiyaç çerçevesinde ilerlerken, kapitalist anlayış sonucu meydana gelen bu kalkınma ve sürekli büyüme hırsının tüketimi arttırmasıyla doğal ihtiyaç döngüsüde devreye sermaye düzeni girmiş olup halk resmen şirketlere bağlı bırakılmış durumda. Bu yüzden bir şirkete sermaye sağlamaya yönelik çıkarıldığı apaçık ortada olan bir yönetmeliğe rahatça “ülkenin elektrik ihtiyacı” için yazılabiliyor.

Açılışta anlattığım mitolojik hikayenin devamında şu yaşanmıştır. Babasının yenilmesini kabul edemeyen Halirrothios hırsını Athena’nın zeytin ağaçlarından çıkarmak ister. Ancak zeytin ağacına savurduğu baltası büyülü bir şekilde ağaçtan dönerek Halirrothios’un kendi kafasını keser. [5]Vardır elbet zeytine ölmez ağacı denmesinin bir sebebi…

İşte bu yüzden #ZeytinimeDokunma


[1] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/03/20220301-11.htm

[2] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.2709.pdf

[3] https://dogaladogru.com/kultur/dogada-hicbir-sey-kendisi-cin-yasamaz

[4] Özer Akdemir, Doğa ve Direniş Öyküleri, Yeniinsan Yayınevi, İstanbul, s.138

[5] Deniz Gezgin, Bitki Mitosları, Pinhan Yayınevi, İstanbul, 2021, s. 318

Tuğçe Berber
Adaletin sadece insan türüne özgü olmadığını ve yaşam hakkının tüm türler için varolduğunu savunarak avukatlık mesleğini idame ettirmekte, etik vegan anlayışıyla şiddetsiz, sömürüsüz bir yaşam sürdürmeye çalışmaktayım. Ulusal ve uluslararası hayvan hakları mevzuatı konulu staj tezim ile başladığım avukatlık mesleğine, mevzuat çalışmaları, dava takibi ve hayvan özgürlüğüne katkısı olabilecek tüm hukuki mücadelelere destek vermeye çalışarak devam etmekteyim. Tüm türlerin eşitliği savunusuna dayalı hayvan özgürlüğü mücadelesi ile birlikte ekoloji mücadelesinde de hem mesleki alanda hem de günlük yaşamda aktivizm alanında profesyonel ve sosyal çeşitli faaliyetler yürütmekteyim. Hayvanlara Adalet Derneği, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, İzmir Barosu Hayvan Hakları Komisyonu ve İzmir Barosu Çevre Komisyonu üyesi olarak bu mücadelelerin daha görünür olması için çeşitli toplumsal projeleri desteklemekte, dava takipleri yapmaktayım. Adalet mücadelesinin karanlık dünyasını renklendirmek için yoga, fitness ve müzikle ilgilenmekteyim.

    Bu konuda geri bildirim bırakın

    • Değerlendirme

    artıları

    +
    Alan Ekle

    eksiler

    +
    Alan Ekle