Bir Masal
Jean-Claude Grumberg
Masalımız her masal gibi bir varmış bir yokmuş ile başlar. Ardından zamanın belirsizliği hepimizin zihnindeki kendi ormanında yer edinmeye çalışır. Neşeli bir güne değil açlığın ve soğuğun hikayesine doğru ormanda ilerleriz.
Jean Claude Grumberg’in masalının dili hem modern hem de ritmiktir. Ama bu ritim sizi gerçeklerle dans ettirecek türdendir. Bu masal mı gerçek mi? Diye sorup durarak bir solukta bitireceğiniz kitabı aklınızdan çıkarmaksa bu kadar kolay olmayacak.
‘’Dünya savaşı, evet, evet, evet, evet, evet.’’
Konu savaş ve savaş dönemindeki yoksulluk olunca sanki her şeyi duyduk ve okuduk gibi hissederiz.Ancak ‘’Yüklerin en değerlisi’’ bugünün diliyle o güne bambaşka bakar. Günümüzde de savaş bölgelerinde yaşayan insanlarla ilgili en çok tartışılan konulardan biri olan üreme hakkıyla ilgili sessizce soru soran bir olay bu kısa romanın merkezine oturur. Zihnimizin bir tarafı savaşta yoksul bir ailenin çocuk sahibi olmak istemesi ya da istememesini tartışırken eserin ritmi bizi bir yük treniyle tanıştırır. Bu trenin varlık sebebi ve yükü öylesine ağırdır ki neredeyse içimizi delip geçer. Trende miyim?Treni hareket ettiren miyim?Treni bekleyen miyim? Hangisi olursam olayım acısı içimi sızlatır.
Bu kadar sınır tanımaz acılarla dolu bir masalda ne arıyordum?
Bir çocuğu ölüme sürükleyenler olduğu gibi o çocuğu doyurmak isteyecekler de olacaktır. Biraz sonra savaşın,acının ve yoksulluğun masalında beklemediğimiz bir sıcaklığa geçeriz. Çaresiz bir anne babanın aç bırakılmış çocuğuna yoksul bir kadın ve adam aile olabilir mi? Olursa ona ne verebilir?Keçi sütü mü?Sevgi ve güven mi? Evde ne varsa!İlle de sevgi. Bu sevginin sadece ölüme terk edilen aç bir çocuğun değil masaldaki herkesin temel ihtiyacı olduğunu zamanla fark ederiz.
Tarihte ve bugünde neredeyse hepimiz düşman olmaya ve düşmanlaştırılmaya meyilliyiz. Sanki gizliden gizliye alnımza yazılmış bu düşmanlık hastalığından bizi kurtaracak bir kahraman mı aramalıyız? Jean Claude’nin masalı bize o ‘’kahramanın’’ içimizde gizlenmiş bir şey olduğunu söyler. Bazen küçük bir dokunuşla belirir bazen büyük yıkımlardan sonra ortaya çıkıverir. Küçük bir bebeğe kimin çocuğu olduğunu sormadan dokunabilme cesaretini gösterebildiğimizde olabilecekleri gösterir.
‘’Hissediyor musun? Hissediyor musun? Şu çarpan minik kalbi hissediyor musun? Hissediyor musun? Hissediyor musun? Hissediyor musun? Çarpıyor, çarpıyor!’’
Bu kalbi bir kez hissedenin içi sadece sevgiyle dolmaz o düşmanlık hastalığını hızla yener.Gerçekleri daha kolay görür. Gerçeklere erişince geride kalan düşmanlık seslerini rahat ve emin bir tavırla susturabilir. Nihayetinde insan her şeye rağmen gerçekleri yüksek sesle söyleyebildiğinde kendisini özgür hisseder.
Günler aylar geçer. Sevgiye ulaşanlar bu kez sevgiyi kaybetmemek için dayanmak bir şeylerden vazgeçmek belki de kaçmak zorunda kalırlar.
Masalın sonunda kim kazanır? Kim kaybeder? ‘’Sevgi kazansın.’’dediğinizi duyar gibiyim.
Kolay mı?
Bu konuda geri bildirim bırakın