Sahi hangi şehrin insanları daha cennete layık ya da güzel şekilde yaşamayı hak edenlerdi? Böyle yazılmış yıllar önce bir kutsal kitapta diye mi Zain asla cennete gidemeyecekti.
Lübnanlı yönetmen Nadina Labaki’nin yazıp yönettiği 2018 yılı yapımlı Kefernahum(Capharnaum) filminden bahsedeceğim biraz. Bir hem bir başarının hem bir kayboluşun anlatımı Kefernahum. Kaybolan belki bir çocukluk, belki bir annenin en masum duyguları , belki sıcak bir ekmeğin kokusuydu. Zain’in ise filmden sonra hayatı değişmişti Norveç Zain’imülteci statüsüyle kabul etmiş ve Zain eğitimine diğer yaşıtları ile beraber devam etmeye başlamıştı işte bu yeni başlayan bir başarı öyküsüydü. Kefernahum : İncil’de adı sıkça geçen ( Romalıların zulmüne maruz kaldığı için İsa’nın lanetlediği kent olarak geçiyor.) Taberiyegölünün kuzeyinde, günümüz Filistin toprakları içerisinde bulunan şehir. Fransızca anlamı ise : Kaos. Naylon gerilmiş çatıları rüzgardan uçmasın diye üzerine tekerlek lastikleri atılmış , sırf aynı dine mensup değiliz diye birbirine düşman kesilen komşuların , savaşın tam ortasında doğup oyunlarında yaşadıklarını canlandıran çocukların , askerlerin , yönetenlerin yaşadığı bir şehir Kefernahum. Zain de öyle yapmıştı aslında doğduğu hengamenin ortasında öğrendiklerini göstermek istemişti ıslahevinde bir çocuğu bıçaklarken. Aynı zamanda ona gösterilmeyen şefkati izleyenlere; “ Bakın görmesem de hissediyorum en içimde!” dercesine Yonas ile beraber büyümüştü , büyütmüştü. Yaşadıklarından dolayı suçlayabileceği tek kurumun aile olduğunu düşünüyordu Zain ve mahkeme salonunda “Beni neden Dünya’ya getirdiniz?” diyebilmişti. “Şikayetçiyim çünkü yaşıyorum.!” 12 yaşında olduğu düşünülen Zain’in bu sözü duyan yüreklere dağlar kadar bir ağrı bırakmıştı. “Sana bunu söyleten hayatı yaşamak zorunda olduğun için çok üzgünüz.” diye geçirebilmiştik sadece içimizden. Belki günlerce o söz ile yaşamaya çalışmıştık başardıkta sadece Zain gibi birkaç çocuk olduğunu düşünmüştük koca Dünya’da halbuki binlercesi daha neden doğduğunu anlayamadan bazen bir bombanın altında, bazen bombaların hiç ettiği tarlaların kenarındaki açlıkta ölüyordu. Kimsenin elinden bir şey gelemezdi ki . Tüm dünya bir araya gelip savaşa dahil olmak istemeyenlere doğru yürüyemezdi ya hoş. Sadece yüreğindeki o ağırlıkla hayatına devam edemeyenler bu yürüme arzusunu kendine ilke edinmişti çünkü onlar Zain gibi binlercesinin yükselen silah sesleri arasında sıkışan kalbinin çırpınışını duyabiliyordu. Zain ‘in kardeşininayaklarından zincirlendiği gibi zincirlemişti düşünceler onları. Uzaklaşıp kaybolurlarsa unutulacaklardı çünkü artık ölmüş sayılacaklardı. Zain’in ve altı kardeşinin sattığı meyvesularından alanlar çocuk işçiliğinin karşında değilde yanında mı olacaktı yoksa ,almayıp çalıştırılıyorlar diyip Zain’in belki o aksam yemek yiyememesine göz mü yumacaklardı. Zain öğretmişti kardeşine regl olduğunda ne yapması gerektiğini ve asla istemiyordu daha yeni regl olmuşken evlenmesini. Üç tavuk karşılığında mahallenin köşesindeki pedofili bakkal ile evlendireceklerdi kız kardeşini. Tıpkı Ünzile gibi , Fatma gibi ve daha sadece kamu spotuna taşımakla kaldığımız hatta geçen haftalarda yasalarla üstüne birde af çıkarıp “meşru” hale getirdiğimiz istismara uğramış çocuk gelinlerimiz gibi. Bizim diyorum çünkü hepsi bizim eylemsizliğimizde gerçekleşmeye devam eden kötülükler. Zain’inkardeşi Seher’in babası bir yorganın altında uyuyabilmesi için evlendirdiklerini söylüyordu Hakime bizim sefaletimizde yaşamasın diye. Binlercesi bu şekilde sebep gösterilip evlendirilen. Yalısına mazot alamadığı için üzülenler ile yorganın altında uyusun diye evlendirilenlerin aynı havayı teneffüs ettiği bir dünya da yaşıyor yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Sosyal Adaletin zaten olmadığı ama yaşam hakkının elinden alındığı çocukların haberlerini mazotunu koyduğumuz yalımızdan izleyerek tweetler atıyoruz ne kadar duyarlı biri olduğumuzu gösterebilmek için. Ege Üniversitesinde Gazetecilik son sınıf öğrencisi Cansu’ya sordum film hakkındaki düşüncelerini “Beni rahatsız eden filmler benim hoşuma gidiyor” dedi. İşte bu nokta aslında rahatsız olmalıyız ve rahatsız olduğumuz için kanalı değiştirmemeli sayfaları kapatmamalıyız içimizdeki rahatsız taraflarımıza daha çok bakmalıyız çünkü onlar bizi harekete geçirecek olanlardır. Etiyopya’dan göç etmek zorunda kalan Rahil saçlarını satmak zorunda kalıyor çünkü oturma izni için tefeciye para vermesi gerekiyor film çekimleri bittikten sonra Rahil parayı veremediği için sınır dışı ediliyor ve hapse atılıyor. Rahil’i kurtaramayan saçları ile milyonlarca yurtsuza asla tam anlamda yurt olamadığımız gibi hatırladık yine saçların her telinde ayıbımızı. Rahil yakalandıktan sonra kendi yaşamak istmezken Zain Yonas’ı yaşatmaya çalışıyor sokaklarda. Bir yardım kuruluşuna başvurduğunda Yonas ın onun kardeşi olduğuna yetkilileri inandırması lazım ama yalana alışık değil koca oğlan başlıyor konuşmaya ; “Annem hamileyken çok kahve içmiş günde bir cezve kahve , çok kahve içince siyah olur.” Bence gayet doyurucu bir cevap ben ikna oldum. Şimdi bu sayfayı kapatmadan önce kendinize sormanızı isteğim birkaç soru var .Yonas a görmediği sevgi ve merhameti gösterebilen Zain ile aynı yüreğe sahip misiniz? Bir şeylerin yanlış olmasından gerçekten rahatsız olup bu rahatsızlıklarınıza göz atabiliyor musunuz ? Daha fazla irkilip , doğrulup harekete geçebileceğiniz günlerin gelmesi dileğiyle.
Bu konuda geri bildirim bırakın