Genç Bir Şaire Mektuplar ve Rilke edebiyatseverler tarafından neredeyse birlikte anılır ve yoğun ilgiyle yıllardır okunur. Sadece edebiyatseverlerin değil yaşamında zihinsel keşiflere ihtiyaç duyan herkes için Rilke’nin eserlerinin yeri yadsınamaz derecede önemlidir. Rilke’yiokuyan ve tanıyan herkes Rodin ve eserleriyle de ilgilenir mi? Rodin ise hem eserleri hem de eserlerini ortaya koyma şekilleri ile sanat dünyasında derin izler bırakmış büyük bir sanatçıdır.Peki bu iki büyük ismin karşılaşma serüveni bir kitapta toplansaydı nasıl olurdu?
İlk defa 2016’da yayınlanan bu yıl da Kerime Dalyan tarafından Türkçeleştirilip Yapı Kredi Yayınları tarafından Hayatını Değiştirmelisin ismiyle basılan kitapta yazar tam olarak bunu yazdı. Sanat ve edebiyat raflarında yerini sessizce alan bu kitap Rilke’nin Rodin hakkında bir kitap yazmak için Paris’e gitmesi üzerinde şekillenir. Orijinal baskısıyla kıyasladığımızda kapak tasarımı Türkçe baskısında daha tatmin edici olsa da daha doyurucu olabilirdi. Öyle ki Türkçe baskıdaki sade tasarım kitaba daha sadıkken kullanılan resim ilk bakışta kitapta edebiyata dair bir şeyler bulamayacağınızı size düşündürebilir.
Kitabın yazarı Rachel Corbett girişte Genç Bir Şaire Mektuplar kitabının kendi hayatındaki yerine değinir ve sizi sürükleyeceği o eşsiz düz yazının ilk ipuçlarını verir. Birçok okur ve eleştirmen için ödüllerin önemi tartışmalı olsa da yazarın ilk kitabı olan “Hayatını Değiştirmelisin” sanat kitaplarına verilen Marfeld Ödülün’e layık görülmüş.
Yazarın bölümler halinde anlattığı kitabın ilk bölümünde o zamanlar oldukça genç olan şairlealtmışlı yaşlarında olan tanınmış heykeltıraş Rodin’in tanışmalarına tanık oluyoruz. Bunu yaparken Rilke’nin çocukluk yıllarına derinlemesine bakıyor. Rilke’nin bir diğer adı olan Maria (genelde biyolojik cinsiyeti kız olan bebeklere verilen isim) isminin nereden geldiğiyle başlıyor. Bu aynı zamanda ilerleyen bölümlerde kendisini çok yakından tanıyacağımız neredeyse ruhunu adım adım keşfedeceğimiz şairin kayıp ruhunun yapı taşlarını oluşturmamıza yardım ediyor. Nihayet şairle heykeltıraşın tanışmalarına varırken ikilinin tanışma sebeplerine Rodin’in de büyük bir sanatçı olmak için çabaladığı ilk dönemlerine de mercek tutuluyor. O sayfalarda Rodin hayatını sanatına adamaya kararlı saplantılı derecede çalışkan biridir. Rilke ise hepimize tanıdık gelecek o krizi yaşamaktadır “Nasıl yaşamalıyım?”. Kuşkusuz bu sorunun cevabı yoktur demekle bu sorunun cevabı vardır demek için yüzlerce belki de binlerce cümle kurabiliriz. Rodin’in cevabı “Çalışmalı, çok çalışmalı” oluyordu. Rilke o zamanlar Rodin’e güçlü bir hayranlık duyuyor ve onun sözlerini bir ustanın çırağına öğretisi gibi alıyordu. Sayfalarını merakla çevirirken yazar Rilke’nin entelektüel çevreye adım atma çabalarının sonuç verdiğini anlatır. Böylece onun yaşamını okurken dönemin birçok önemli düşünür, sanatçı ve yazarın da bilinmeyen yönlerine tanık olmuş oluruz.
Tolstyoy, Steven Ziwieg, Andreas Salomé, Nietzsche, Thomas Mann, Wittgenstein ve Balzacbunlardan bazılarıdır. Çeşitli örneklerle oluşan bu zengin anlatı iki sanatçının karşılaşması vesilesiyle 20. Yy Avrupası’nın sanat dünyası hakkında da önemli detaylar içermiş olur. Savaş öncesi ve sonrası Fransa ve Almanya’ya Çeklerin Çekya öncesi ve sonrasına sanatçılar gözüyle bakar. Böylece Avrupa’nın yakın dönem sanat tarihine politika ve dinin sanatçılar üzerindeki etkilerine zevk alarak ulaşmış oluyoruz. Rachel Corbett tüm kuşak entelektüellerini yaşamları boyunca etkileyecek her soruya onların hayatını anlatarak ama kendi yorumlarını da hiç çekinmeden tat veren edebi bir dille cevap arıyor. Ama öyle ya kitap Rilke ve Rodin’in hikayesidir. Aslında bu hikayeden hiç uzaklaşmaz. Bölümler arası geçişler dağınık bir düz okumada gözden kaçabilecek derecede titiz ve bulanık işlenmiştir. Bu nedenle gerçekten şairle ve heykeltıraşla tanışmanın keyfine varmak isteyenlerin özenle okuması gerektiğine inanıyorum. Rilke ve Rodin iki başka yaşamdan iki başka dinamik zihinlerdi. Kadınlar ve aşk hakkında bambaşka düşünüyorlardı. Rodin sanatının bir döneminde şehvet düşkünü olmakla suçlanıyor kadınları ise çalışmalarına engel olacak bireyler olarak gördüğünü sık sık dile getiriyordu.
Rilke kadınlara görece saygı duyan biriyken hayatında ve evliliğinde çelişkiler yaşıyor yaşamı boyunca fikirlerini geliştirmeye çabalıyor. Rilke’nin çocukluğundan okul dönemine meslek arayışları ve eser üretme denemeleri arayış içinde çırpınan kayıp bir ruhun yaşam hikayesigibidir. Rodin’in çizgileri kalın ve net görünürken onunki yaşadıkça işlenen hassas bir kalbin buhranlarıyla sınanan zigzaglardır. İki büyük sanatçının ve çevresinin kitapta tüm ayrıntılarıyla sunulması üretim sancısı çeken okurlar için de büyük bir fırsat. Çünkü kitabın başından sonuna sanatçıların çabalarından yükselişlerine ve doğası gereği düşüşlerine adım adım gideriz. Rodin’in yükselişi ve sonrasında çağının gerisinde kalabildiği dönem krizlerini insana has aldanışlarını renkli kalabalıklardan yalnızlığa akışını okumak insanı ürperten bir olgunluğa eriştiriyor.
Hem bir şairin hem de bir heykeltıraşın yaşamına konuk olabilme fırsatı iki önemli tecrübeden faydalanmamızı sağlıyor. Ama benim için daha kıymetlisi Rilke’nin “Nasıl yaşamalıyım?” sorusunun peşine düşmesi ve arayışının kitabı okurken okura da aynı soruyu sordurabilmesi. Rodin sorunun cevabını yaşıyordu. Bu da yine okurken bize aynı soruya cevap aramak için yola çıkarıyor.
Rilke’nin zamanla kendisini var edişi bir şair, yazar olarak tanınıp okunması yaşamı için kesin bir karar vermesini sağlmamıştı. O kayıp oğul olarak büyüyordu. İnsanın dünyanın karmaşıklığının belirginleştiği dönemlerde kendisini arama serüveninin bir sancıya dönüşmesini Rilke tek romanı olan Malte Laurids Brigge’nin Notları kitabında o kadar iyi işliyor ki Sartre’nın Bunalımı’nın temelini oluşturuyor. Rilke dönemin ve günümüzün de önemli isimlerinden biri olan Freud’u da etkiliyor. Dolayısıyla Hayatını Değiştirmelisin Freud ve Jung’a da değinirken bir dönemin en önemli isimlerini okumamızı sağlıyor. Kayıp oğul Rilke ve şehvetli ustası Rodin kendilerini yapmak istediklerine adadıkları bir yaşamla neredeyse bir dönemi her anlamda etkiliyorlar. Ancak Rilke bir ömür Rodin’i ustası olarak görmüyor. Zamanla kendi olabilmenin kendini yaratabilmenin hazzına erişiyor. Bu haz da hızla yerini yeni boşluklara bırakıyor. Tüm bu karşılaşmalar başarılar ve çöküşler hali hazırda bulunduğumuz karmaşık ve belirsiz dönemimizde üretim sancısı çekenler için arkadaşlık edecek halden anlayacak bir kitap oluveriyor. Savaşın izleri sanatın ve sanatçının çabası ne kadar açık anlatılabilinirse Rachel Corbett o kadar açık derleyip anlatmış. Bütün okurların kitabın bir bölümünde yeri var. Çünkü orada gerçekten yaşanmış her türden sancı ve başarı var.
Bir süre sonra tadımız kaçacak Rodin hayata veda edecek. Daha sonra Rilke Rodin’in aksine ölüm korkusunu neredeyse yenmiş hastalığını kucaklamış bir olgunlukla yaşama veda etmeye hazırlanırken kitabın kapağını orada kapatmak isteyebilirsiniz. Artık bunca sancı ve arayışın sonu gelmiş gibi hissediriz. Öyledir de sancılar, arayışlar, sorular son bulacaktır. Oysa hala konuşuyoruz. Belki de yaşam geçici sorular ebediydi.
“Rilke’nin son sözleri mezar taşına kazındı :Gül ey saf çelişki/Bütün göz kapaklarının altında / Hiç kimsenin uykusu olamamanın sevinci.”
Rachel Corbett yaşamın temel sorularını yakın tarihteki karşılaşmalarla ince ince ruhumuza soruyor ve insana Hayatını Değiştirmelisin dedirtiyor.
Bu konuda geri bildirim bırakın