Ekim 21, 2024
Felsefe

Biyopolitika Perspektifinden İktidar ve Yaşam

Biyopolitika kavramını ilk duyduğumda bu kavram ilgimi çok çekmişti. Michel Foucault’nun bu kavramla ilgilenmiş olması merakımı daha da artırmıştı. 2018 yılında Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Arş. Gör. Altuğ Koç tarafından yazılan ve Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları Dergisi”nde yayımlanmış olan “Michel Foucault’nun Biyopolitika Kavramının Teorik Çerçevesi” adlı makaleyi okuduğumda ise bu kavramla ilgili daha derinlemesine fikirler edindim.

Bu yazımda kısaca Foucault’nun biyo-iktidar kavramıyla ne demek istediğini ve onun eserlerinde biyopolitika kavramının dönüşümünü sizlere aktarmak istiyorum. Ayrıca yazımda Özne, iktidar durumu ve hakikat siyaseti; disiplin, yönetimsellik ve iktidarın özne üzerindeki etkisi ve biyopolitikanın analizi ve biyo-iktidar modeli başlıklarına da değineceğim.

Biyopolitika Kavramının Doğuşu

Politika, yüzyıllardır süren bir yönetim biçimini, sürekli bir yönetim ve yönetilme durumunu ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Politikaya göre devlet, toplum ve birey iç içedir. Dolayısıyla bu üçünün olduğu her yerde politika var demektir. Politika, tek yönlü değildir. O, iki anlamlı ve karmaşıktır. Bazen iktidarı elde etmek için çatışmacı bir tavırda da olsa, bazen de toplum düzenini ve uyumu sağlayabilmek için iyi bir eylem içerisinde olabilir. Yaşam ve politikanın iç içe geçmiş olduğu bir gerçektir.

Peki bu gerçek, “yaşam mı politikayı etkileyip kontrolü altına alır yoksa politika mı yaşamı etkileyip kontörlü altına alır” sorusunu sormamıza olanak sağlar mı? İşte tam da bu noktada karşımıza biyopolitika kavramı çıkar. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte ortaya çıkıp günümüze kadar gelmiş olan bir yönetim biçiminin kavramsallaşmış halidir diyebiliriz. Politika kavramı kimi zaman biyoiktidar kavramıyla birlikte kullanılsa da Foucault’ya göre biyoiktidar, biyopolitikanın genişletilmiş halidir.

Biyopolitika kavramı tarihte ilk kez, 20. yüzyılın başlarında, İsveçli siyaset bilimci Rudolf Kjellen tarafından kullanılmıştır. Kjellen, kitaplarında bireyi ve devleti birleştirmiş ve devleti de canlı bir organizma olarak görmüştür. Yani buradan, devleti yaşayan bir bütün olarak gördüğü ve tüm toplumsal, politik ve hukuki bağların ondan ortaya çıktığı düşüncesini savunduğu söylenebilir. Yani, politika, biyolojik yasalar sayesinde var olur ve aslında her devletin ayakta kalma mücadelesi biyopolitika olarak karşımıza çıkar.

Foucault’da Biyopolitika

Biyopolitika, Foucault’ya kadar birçok farklı anlamda kullanılmış olsa da ilk kez Foucault tarafından 1974’te bir derste şöyle kullanılmıştır:

“…Kapitalist toplum için, biyolojik ve bedenle ilgili olan biyopolitika her şeyden çok önemliydi. Beden biyopolitik bir gerçeklik, tıp biyopolitik bir stratejidir.”

Foucault’nun burada vurgulamak istediği şey; kapitalizmin önce işgücündeki üretici kuvveti sosyalleştirdiği ve bu kontrolün bireylerde sadece ideolojiyle veya bilinçle değil, aynı zamanda bedenin içinde ve bedenle olabileceğidir. Bu yüzden, beden, kapitalist toplumda çok önemli bir unsurdur.

Her ne kadar Foucault, biyopolitika kavramını daha önceki yıllarda kullanmış olsa da, bu kavramı sistematikleştirdiği ilk kitabı 1976’da yazdığı Cinselliğin Tarihi kitabıdır. Bu kitapta aynı zamanda biyopolitika mekanizmaları aracılığıyla şekillenen biyoiktidardan da bahsetmiştir. “Panoptikon” gibi devlet aygıtlarının, suçluları ve delileri kapatma olgusu üzerinden gözlemler yapmış ve biyopolitika kavramını daha da sistemli bir hale getirmiştir. Biyopolitikayı anlayabilmek için Foucault’nun özne iktidar ilişkisi üzerine düşüncelerini de bilmek gerekir.

Özne İktidar İlişkisi, Hakikat Siyaseti ve Foucault

Foucault, özne kelimesinden ‘başkasına tabi olunma’ anlamını çıkarır. İktidar ise bireyi kategorilendirip ona hakiki yasalar empoze ederek gündelik yaşamına müdahalede bulunmuş olur. Bu sayede onu kendine bağlar. Foucault bu fikirlerini daha da geliştirerek özneyi, yönetilen birey olarak anlamlandırır ve özne ile iktidar arasındaki ilişkinin kopamayacağını dile getirir.

Foucault, iktidarın her zaman her yerde olduğunu söylemiştir. Yani iktidarı yalnızca kurumlar arasında bir unsur olarak görüp insanların eylemlerine bu kurumlar aracılığıyla müdahale ettiği fikri Foucault’ya göre yanlış; daha doğrusu yetersizdir. İktidar, gündelik yaşama dahil olup öznelerin zihinlerini ve eylemlerini yönlendirir.

İktidarın her yerde olduğu bir ortamda dolayısıyla direnme de olacaktır. Yani iktidar, eylem üzerinde bir eylemdir diyebiliriz. İktidar, başkalarının eylemleri üzerinde bir güce sahiptir ve onları etkileyip kontrol edebilen bir mekanizma ya da eylem türüdür. Bir başka yönüyle, iktidarın olduğu her yerde direnme olacağından buna iktidar ve anti iktidar mücadelesi de diyebiliriz.

Foucault, iktidarın özne ve beden ilişkisini incelemiştir. İktidar ve özneyi, bireyselleşme ve özgürleşmeyi destekleyen bir liberal modern devlet üzerinden kurgulamıştır. Aynı zamanda liberalizme eleştireler getiren Foucault, onun için şu sözleri söylemektedir:

“Liberalleştiğini dolayısıyla özgürleştiğini düşünen vatandaşlar; aslında iktidarı besleyen nesneler haline getirilmiştir.”

Hakikat siyaseti üzerinde de duran Foucault, onu yönetimsellik içerisinde oldukça önemli bir yerde görmektedir. Hakikati ve hakikat siyasetini, iktidar ilişkilerinin meşriuyetini sağlamada yönetimselliğin birer parçası olarak ifade eder.

Liberalizmin Aldatıcı Özgürlüğü

Foucault, liberalizme “Biyopolitiğin Doğuşu” adlı kitabında çoğu kez karşı durmuştur. Liberalizmin bahsettiği özgürlüğün aldatıcılığından sıkça bahsetmiştir. Liberalizmde özgürlük, hazır olarak verilmiş değildir, sürekli üretilmesi gerekir. Bir başka deyişle liberalizm, özgürlük demek değil; bireyin özgürlüğü için ihtiyacı olanı üretmektir. Liberalizmin sunduğu özgürlük sınırlı ve kontrollü olup, bu kontrol Panoptikon olgusundan sonra modernleşerek biyopolitika aracılığıyla sistematikleşmiştir.

Foucault’nun İkiye Ayrılan Düşünce Tarihi

Biyopolitikayı anlayabilmek için disiplin, yönetimsellik ve iktidarın özne üzerindeki etkisine de bakmak gerekir. Foucault, çalışmalarında iktidarın ne olduğunu değil kime ve nasıl uygulandığını aramıştır. Yani aslında, iktidar yerine yönetimsellik üzerine araştırmalar yapmıştır.

Foucault’nun düşünce yapısı iktidar türleri açısından tarihi olarak ikiye ayrılmalıdır: İlki, Deliliğin Tarihi (1961) ve Hapishanenin Doğuşu (1975) kitapları arasında geçen süredir. İkincisi dönem ise Cinselliğin Tarihi (1976) ile başlar.

Foucault ilk dönemde iktidarı baskıcı bir yapı olarak nitelendirir. Amacı iktidarın baskıcı mekanizmalarını çözümlemektir. Panoptikon kavramına başvurur. Bu yapının oluşu gereği, kapatılanların gözetleyeni görmemeleri, onların sürekli gözetlendikleri duygusuna kapılmalarına neden olmaktadır. Dolayısıyla da kapatılanlar, davranışlarına çekidüzen vermektedir. Foucault, bu Panoptikon örneği üzerinden devletin birey üzerindeki kontrolünü tasvir etmiştir. Devletin kurumlarını birer Panoptikona benzetmiş ve Foucault’ya göre bu şekilde bireylerin devlete bağlanması sağlanmıştır.

İkinci dönem olan 1976 sonrasında ise Foucault, artık iktidarı sadece bir baskı aracı olarak görmemektedir. İktidar, aynı zamanda birtakım şeyler üreterek haz mekanizmasını tetikler ve söylem üretir. Bu yönüyle Foucault, biyopolitikadan ziyade yönetimsellik olgusunu sistematikleştirmiştir. Bunlarla birlikte iktidarın başka olumlu özellikleri olduğunu da belirtir. Bu özellikler düzeni kurucu ve koruyucu olduğundan gerekli ve yararlıdır. Yönetimsellik devletin sadece baskıcı tarafını değil; üretici yönlerini de ele alır. Yani biyopolitika kavramı akıllara iktidarın daha baskıcı bir halini getirirken; yönetimsellik iktidarın daha üretici yönlerini akla getirir.

Foucault’nun Nüfus Üzerine Çalışmaları

18. yüzyılda nüfusun yönetilmesi zorunluluğu, Foucault’nun nüfus üzerine çalışmasını gerekli kılmıştır. Yönetimi; disiplin, cezalandırma ve öldürme araçlarını kullanarak nüfusu kontrol altına tutmak olarak belirten Foucault’ya göre yönetimsellik, nüfusu devletin egemen değerlerine yönlendirme durumudur. Foucault için bir diğer önemli unsur ise disiplindir. Disiplin, aslında nüfusun yönetilmesi ve kontrol altında tutulması için ortaya çıkmıştır. Biyopolitikadan bir önceki dönemsel aşamadır.

Biyopolitikanın Analizi ve Biyoiktidar Modeli Üzerine Foucault’nun Düşünceleri

Foucault, tek ve aynı türden bir biyopolitika tanımı yapmaz. Lemke, onun üç ayrı biyopolitika tanımı olduğunu söyler.

İlki; iktidarın yeniden yorumlanmasıyla politik düşünüş ve pratikteki tarihsel kopuştur.

İkincisi; ırkçılığın güçlenmesinde biyopolitik mekanizmalara kontrol verilmesidir.

Sonuncusu ise; liberalizm yoluyla bireysel öz gelişmeleri ve toplumsal düzenlemelerin ortaya çıkardığı kuraldışı yönetim sanatına olan atıftır.

Foucault’ya göre 18. yüzyıl ortamı, müdahale ve denetimi gerekli kılmıştır. Bu gereklilik nüfusun biyopolitikasıdır. Böylece biyopolitika üzerinde şekillenen biyoiktidar çağı başlamış olur.

Foucault, biyoiktidarı kapitalizmin vazgeçilmesi olarak görür. Çünkü biyoiktidar bireyin bedenini kontrol altına alarak üretim sürecini tamamen ekonomik olarak sınıflandırır. Bununla birlikte, her ne kadar biyoiktidarın kullandığı yöntemler baskıcı gibi görünse de olumsuz ve sınırlandırıcı değildir. Dolayısıyla, üretim gereği bireyin bedenini güçlendirme hedefinde olan kapitalizm, biyoiktidara minnettardır.

Son söz olarak; biyopolitika kavramına anlam kazandıran Foucault sürekli onun üzerine eklemeler yaparak bu kavramı geliştirmiştir. Sabit bir biyopolitika tanımı yerine; biyoiktidar, yönetimsellik gibi kavramları da biyopolitikayla birlikte kullanmış ve birbirleri üzerinden onları anlamlandırmıştır.

Genel anlamıyla biyopolitika, insan yaşamını ve bedenini ilgilendiren ve düzenleyen tüm eylemlerin birleşimidir denebilir. Bununla birlikte, biyopolitikanın sadece anlamının derinleştirilmesinin Foucault tarafından yapıldığını, bu politika türünün zaten her zaman var olduğunu da anlamak mümkündür. Çünkü Foucault’nun da dediği gibi iktidar her yerdedir. İktidarın olduğu her yerde de insanın bedenini kontrol altına alma ve yönetme vardır.

Ayrıca günümüzde biyopolitikanın tezahürleri arasında teknolojinin beraberinde getirdiği bilgisayar, internet, sosyal medya gibi olguların, biyopolitik mekanizmaların aktarılmasına hız kattığı ve onun büyümesine yarar sağladığı söylenebilir.

Foucault’un derinlemesine incelediği bu biyopolitika kavramı üzerine zihin açıcı bir yazı olmasını istedim. Bu kavram sayesinde iktidar, kapitalizmin sunduğu yüce nimetler(!), liberalizmin aldatıcı özgürlüğü ve hakikat siyaseti gibi kavramlar üzerinde yeniden düşünmek ve düşündürtmek dileğiyle.

Kaynakça:

Michel Foucault – Biyopolitikanın Doğuşu

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/612119

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/593896

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/208534

Utku Özmakas – Biyopolitika: İktidar ve Direniş

Gürhan Özpolat – Türkiye’de Biyopolitikanın Ölü Doğuşu: Türkçe Akademik Yazın Alanında Biyopolitika Kavramının Alımlanma Biçimleri

Görsel:

welt.de

philosophersforchange.org

ayrintidergi.com.tr

artevitae.it

Bu konuda geri bildirim bırakın

  • Değerlendirme

artıları

+
Alan Ekle

eksiler

+
Alan Ekle