Bu yazıda birey olarak erkeklerin kendine değil, toksik erkekliğe sorgulayıcı ve eleştirel bir bakış sunulmaya çalışılmıştır. Erkek kavramı, toplumsal olarak erkeklik kimliğiyle ilişki kuran kişileri kapsayacak şekilde düşünülerek okuma yapılmalıdır. Ancak burada bahsedilen erkeklik daha çok toksik erkekliktir. Bunun karşısında sağlıklı bir erkeklik de söz konusudur. Çoğunlukla toplum baskısı ve normları ile inşa edilen toksik erkeklik, erkeklerin kabul edebileceği tek kimlik değildir. Yani erkeklik mutlaka toksik olmak zorunda değildir. Yalnızca bu erkeklik kimliğinin yarattığı toksikliği ve kırılganlığı açıkça ifade edebilmek adına böyle bir yazı kurgulanmıştır. Metin boyunca bahsi geçen erkeklik, erkek, kadınsılık gibi kavramlar, okuma esnasında hatalı gibi görünebilir. Ancak bu şekilde okuma yapılmaması için yazıya böyle bir giriş eklenmiştir. Ek olarak yazıda, daha çok yapılan araştırmalar ve analizlere yer verilmiştir. Bazı kısımlarda okuyacağınız cinsiyet eşitsizliğini akıllara getiren ifadeler, yazarın düşüncesini değil toplumun yarattığı erkekliğin gerçeğini yansıtmaktadır. Konunun daha açık ve net anlaşılabilmesi için bu örneklere yer verilmiştir.
Kırılgan erkeklik kavramını ilk ortaya atan kişi Vandello ve arkadaşlarıdır. Erkekliğin ispat edilmesini gerektiren yapısını incelemek isteyen Vandello ve arkadaşları, modern dünyada erkekliğin sosyal yapısını anlamak için birtakım deneyler yapmışlardır. Bu deneyler, erkeklerin kadınsılık “tehdidi” karşısında verdikleri tepkileri anlamaya yönelik oluşturulmuştur.
Erkeklik çalışması olarak da adlandırılabilecek bu incelemelerden erkeklerin kadınsılık karşısında büyük bir kaygı yaşadıkları sonucuna varılmış. Bu sonuca ulaşmak elbette ki çok zor olmamış. Kırılgan erkeklik ile ilgili elde edilen bilgilerin toplumsal cinsiyet rolleri ile paralel bir şekilde ilerlediği görülmüş. Bu toplumsal cinsiyet rollerinin toplumun her alanına yansıyarak cinsiyetçiliği yaydığı gerçeği kabul edildiğinde; yeryüzünde bulunan tüm somut ve soyut şeylerin bir cinsiyete sahip olması durumuyla karşılaşılmış. Örneğin; hastalıklar bile kadın-erkek olarak cinsiyetçi bir tavırla birbirinden ayrılmakta ve kadınsı hastalıklara yakalandığını öğrenen erkeklerin, toplumun kendilerini daha az erkek görmeleri durumundan rahatsız oldukları tespit edilmiş. Bununla birlikte günlük aktivitelerden tutun mesleklere, izlenen TV programlarından tutun gidilen mekanlara, içilen kahveden tutun giyilen kıyafete kadar aklınıza gelebilecek her şeyde bu cinsiyet atama örneği geçerlidir. Yani bir erkek içtiği kahvenin özelliklerinden dolayı kadınsı olmakla “suçlanmaktan” korktuğu için bile tercihlerini düzenleyebilmekte. Örneğin; erkek, gittiği bir kafede damak tadına göre kahve siparişi vermek yerine ona atfedilen kalıba uygun olarak seçim yapmakta.
Erkekliğin “hak edilmesi” gereken bir statü olarak inşa edilmesi sonucu oluşan kırılgan erkeklik bugün maalesef pek çok alanda karşımıza çıkıyor. Erkekliğin otorite ve güç çerçevesinde algılanan bir kavram olması nedeniyle ne kadar egemen, ezen, otoriter konum varsa erkeklikle bağdaştırılıyor. Bu konumlar dışında kalan erkek ise, büyük bir kaygı yaşayarak kendisini erkeklik kalıpları içerisinde davranmak zorunda hissediyor. Buradan da şu sonuca ulaşmamız mümkün: Erkekliğin sosyal anlamda kanıtlanması gereken bir statü olarak inşa edilmesi sonucu, erkeklerin kendilerini topluma “erkek” olarak kabul ettirebilmeleri için bazı davranışlara yönelmelerine neden olabilmekte. Örneğin; daha saldırgan, şiddete meyilli, risk alma konusunda cesur davranmak erkekliğin kanıtlanmasında erkeklerin sık başvurduğu yöntemlerdir.
“Kazanılan” Erkeklik
İlkel toplumlarda erkeklik kanıtlaması olarak hayvan öldürme, sünnet olma, vücutta yaralar açma gibi ritüeller sıkça kullanılmaktaydı. Bunun modern toplumlardaki karşılığının ise şiddet kullanma ve kadınsılığın tam zıttı olan davranışlarda bulunma olduğu söylenebilir. Yani erkeklik, biyolojik cinsiyete bağlı olarak sonradan “kazanılan” sosyal bir statü olarak tanımlanırken; kadınlık, fiziksel ve biyolojik özelliklere bağlı olarak “atfedilen” bir durumdur. Kadın olmak için sosyal basamaklardan geçmeye gerek yoktur; sadece toplumsal cinsiyet rollerine göre davranmak yeterlidir. Bununla birlikte toplumda “kadınlığın kaybedilmesi” söz konusu değildir; çünkü kadınlığı kaybetmek bir şeyi kaybetmek olarak görülmez. Hatta kadın olma ritüelleri tamamen regl olma gibi biyolojik bir olgu etrafında şekillenmektedir. Kadının kendini sosyal açıdan kanıtlaması beklenmez.
Erkeklik ise toplumsal cinsiyet rollerinden etkilenmesinin yanında, kazanılması gereken bir şey olarak da görüldüğü için pek çok sosyal sınava maruz bırakmaktadır. Kazanılması bu kadar zor olan erkekliği kaybetmek de bir o kadar kolaydır. Başkalarının gözünde ispatlama gerektiren erkeklik, kaygılı ve güvencesiz bir statü olarak görülür. Bu nedenle erkekler, erkekliklerini yitirme korkusuyla sürekli güç, iktidar ve otorite çerçevesinde davranışlar sergilemektedir.
Kadınsı olmayı bir tehdit olarak görmeyen erkekler elbette vardır. Bu erkekler davranışlarında kendilerini veya cinsiyetlerini kanıtlamaya çalışmazlar. Bunun üzerine toplum tarafından kadınsı olmakla “suçlanarak” büyük tepkilere maruz kalırlar. Aynı durumu kadınlar için düşündüğümüzde ise; “erkeksi” özelliklere sahip olan bir kadının aldığı tepkiler daha çok bir şeyi “kaybettiği” yönünde değil, hatalı davrandığı yönünde. Kimi zaman ise bu durum bir güç kazanımı olarak değerlendirilebiliyor; fakat öznenin kadın olmasından dolayı belli bir noktadan sonra ciddiye alınmıyor.
Hepimizin Zararına Kırılgan Erkeklik
Erkeklik ideolojileri bağlamında erkekler, kadınlar ve eşcinseller gibi diğer gruplarla ilişki kurmada problem yaşayabilirler. Bu kalıplara uygun davranmak zorunda olan erkek, kendine ve etrafındaki kişilere psikolojik ve fiziksel açıdan pek çok zarar verebilmektedir.
Örneğin; erkeklik normlarını karşılayamadığını düşünen erkekler sağlıklarına zarar verici davranışlara daha eğilimlidirler. Diyet yapmama, egzersizden kaçınma bunlar arasında sayılabilir. Bir çalışmada, özellikle erkeksi olamama stresini yoğun olarak yaşayan üniversite öğrencilerinin korunmadan ilişkiye girme olasılıklarının yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Bununa birlikte cinsiyet rolü çatışması yaşayan erkeklerin yoğun olarak düşük benlik saygısı, aşırı kaygı, depresyon, anksiyete, öfke, sosyal fobi gibi psikolojik sorunlarla karşı karşıya kaldıkları da görülmüştür. Bununla birlikte erkeklik, psikolojik yardım almak yerine alkol tüketimi gibi sağlığı tehdit edici davranışlara yönelmeyi de beraberinde getirmektedir. Sonuç olarak toplumsal cinsiyet rollerinin erkeklik normları, erkeklerin sosyalizasyon sürecinde olumsuz etkilere neden olabilmektedir.
Erkeklik ile yoğun bağ kuran erkekler yalnızca kendilerine değil çevresindeki insanlara da zarar verebilmektedir. Özellikle kadınlara ve eşcinsellere karşı fiziksel ve psikolojik şiddet uygulayarak erkek rol normlarını daha çok benimsediğini hisseden erkekler, bu şekilde toplumdaki erkek konumunu sağlamlaştıracağını düşünmektedir. Erkeksi olamama kaygısı yaşayan erkekler, erkekliklerine yönelik tehdit aldıklarında farklı gruplara karşı ayrımcı tutumlar sergilemektedir. Bu grupların başında eşcinseller gelmekte ve eşcinsellik korkusu içinde olan erkek, sürekli homofobik ve cinsiyetçi söylemlerle erkekliğini topluma ispat edeceğine inanmaktadırlar.
Kadınsı olduğu söylenen erkekler, başkalarının olumsuz tepkilerine maruz kalmamak için toplumsal cinsiyet rollerini daha fazla desteklemeye ve erkek üstünlüğünü daha fazla savunmaya eğilimli olabilir. Erkekler, saldırganlığı kimi zaman doğrudan kullanmakla birlikte; kimi zaman erkeklik statülerini kazanmak veya korumak amacıyla, konumlarına faydalı olması için toplumsal sistemi destekleyecek bir biçimde dolaylı yollarla kullanmaktadırlar.
Erkek Kimliği Aşırı Benimseme
Her gün farklı şekillerde karşımıza çıkan “erkek şiddeti” kadınların yaşam hakkına büyük bir tehdit oluşturmakta. Bu şiddetin erkekler tarafından uygulanması, şiddet uygulamayan erkeklerin yazılı, görsel veya sosyal medyada utançlarını dile getirerek ne kadar üzüldüklerini ifade etmeleri ve kendilerini açıklamaları ile sonuçlanıyor. Kadınlardan özür dileyerek, şiddeti uygulayan cinsiyette olmanın “sorumluluğunu” alarak alkış topluyorlar.
Sırf cinsiyeti erkek olduğu için erkek şiddeti suçunu üzerine alınan bir erkek, bize erkeklik kimliğiyle yüksek seviyede bir özdeşleşme kurduğunu göstermektedir. Erkek şiddetinin utanç verici olduğunu kabul etse dahi erkek, erkeksi kimlikten vazgeçememekte yalnızca üzüntüsünü dile getirmektedir. Yani erkekliğin hegemonik tarafı öylesine benimsenmektedir ki; yanlış hatta ahlaksız olarak görülen bir durum varken bile erkeklik sorgulaması yapılmamaktadır.
Kırılgan Erkekliğe Güncel Bir Örnek: Koronavirüse Karşı Maske Kullanımı
ABD’de yapılan bir araştırma Covid-19 salgınında maske kullanımıyla ilgili ilginç veriler sunmaktadır. Maske takmaya karşı büyük bir direnç gösteren toplumda, maske kullanımına karşı olan en büyük kesim erkeklerden oluşmaktadır. Maske takmanın zorunlu olmadığı zamanlarda erkeklerin sadece %29’u ev dışında maske takmaktadır. Kadınlarda ise bu oran %45’dir.
Daha önceki salgınlarda yapılan araştırmalarda da erkeklerin kadınlara oranla daha az maske taktığı sonucuna ulaşılmıştır. Üstelik Dünya Sağlık Örgütü açıklamasına göre, erkekler kadınlara göre daha fazla oranda salgından etkilenmektedir. Erkekler maske takmama sebebi olarak ise, fiziksel açıdan rahatsız edici ve utanç verici olduğunu öne sürüyorlar.
Maske takmayarak riskli bir davranışta bulunmanın evrimsel olarak açıklaması ise; avcılık ve toplayıcılık döneminde erkeklerin gereksiz risk alarak toplumda saygı ve statü kazandığı şeklinde yapılmaktadır.
Maske takmanın kişinin kendisini değil, diğer insanları koruduğu göz önünde bulundurulduğunda, erkeklerin başkalarını tehdit eden durumlarda daha mı umursamaz olduğu sorusu akıllara gelmektedir. Örneğin erkeklerin kendilerini korumak için emniyet kemeri takma oranı oldukça yüksekken, başkalarını koruma konusunda aldıkları risk maske takma oranlarıyla ters orantılıdır.
Kırılgan erkeklik, erkeklerin kendilerini hiç düşünmeden riske atmalarına neden olmaktadır; bu yüzden oldukça olumsuz etkilere sahiptir. Kadınların maske takmayı daha çok tercih etmesinin nedenleri arasında, korumaları gereken bir erkeklikleri olmaması ve erkeklerin bu erkekliği kaybetme korkusu yüzünden maske takmaya büyük bir direnç göstermeleri bize kırılgan erkekliğin, erkelerin kendilerine nasıl zarar verdiklerini açıkça göstermektedir. Sağlık gibi önemli bir konuda bile erkekliğin yaptırımı olarak kendini riske atmaktadır. Aynı zamanda sağlık gibi bir konunun nasıl toplumsallaşarak cinsiyetçi bir hal aldığını açıkça görebiliriz.
Kaynak: https://www.psikolog.org.tr/tr/yayinlar/dergiler/1031828/tpy1301996120190516m000014.pdf
http://nazifesisman.com/yeni-erkek-hegemonikten-kirilganliga-uzanan-celiskili-yol/
Bu konuda geri bildirim bırakın