Bir yere gideceğimizde gittiğimiz yere göre giyinip kuşanırız. Kimilerimiz aşırı süslenir, kimilerimiz de süslenmek bir yana dursun, saçlarını bile toparlamayı düşünmeden çıkar dışarı. Bazen “Üf ne bakımsızım!” diye hayıflanırız, bazen de “Aman canım, kim beğenecek ki beni? Bu halimle de güzelim.” deyip çevre ne derse desin, pek aldırmayız. Peki biz kendimizi böyle yorumluyorken dışarıdaki toplum bize nasıl bakıyor?
Bundan günler öncesinde bir program için takım elbisemi giymiş, ayakkabılarımı da ona göre ayarlamış dışarı çıkmıştım. Saç bakımım, elbise uyumum, hatta duruşum bile o gün beni tamamlıyordu. Takım elbise ile metrobüse binersek ne olur peki? Evet yanlış duymadınız.
Takım elbisemi giyip metrobüse binerek ulaşmak istediğim yere ulaşacaktım, bunu da yaptım. Bir dipnot geçeyim, normalde metrobüs gibi yerlerde aşağıda yazdığım gibi davranılmaz fakat, biz görme engelli bireylere yer verme durumları olduğundan bu diyalogları sizinle rahatlıkla paylaşabiliyorum. Normal şartlarda “Geç kardeşim şuraya otur.” diyen vatandaşların tutumları, “Buyurun beyefendi, şöyle oturun isterseniz.” söylemine dönüşmüştü. Taksiciler bile bir başkaydı o gün değerli okurlar. Yağmur yağdığı için metrobüs ile gideceğim yer arasını taksi kullanarak tamamlamıştım. Kullandığım taksinin şoförü giyimimden olduğunu düşünüyorum ki normal bir davranış ile karşılamamıştı beni. Anlayacağınız aynı saygı, aynı düşünceli davranış bu tarafta da gerçekleşmişti.
Peki ben o gün kimdim?
Adım takım elbise olarak mı değişmişti? Ya da takım elbise benzeri gösterişli giysiler kullanan kişiler bir sihir yardımıyla başka birine mi dönüşüyorlardı? O gün ve sonrası bu soruları sordum kendime.
Hepsine de bir cevap bulmuş olmalıyım ki bu yazıyı kaleme almak gerekti. Ben bendim aslında.
Hep olduğum gibi adım Kadir’di. Bedenim ve düşüncelerim ile bütünleşmiş bir insandım. Ayrıca takım elbise ile bir içselleşmiş bağlantım da yoktu. Kollarımdan geçirerek omuzlarıma taktığım bir ceket, renk olarak varlığımı biraz daha ön plana çıkartan pantolon ve hepsini tamamlamak için renklendirilmiş bir çift ayakkabı vardı, ama onları taşıyan yine içinde düşünceleri değişmemiş Kadir’di. Kısacası ceketin içerisinde bir iskelet olmadığı müddet o sadece katlanmış bir elbiseydi.
Ya da ayakkabıları giymeseydim, kimin olduğu belli olmayan bir çift renkli giysiden ibaretlerdi.
Konu tam da burada sorgulanıyor değerli okurlar.
Bana kazak giydiğimde aynı saygıyı göstermeyen, kişisel benliğime daha süslü cümlelerle ifade etmeyen insanlar, takım elbise giydiğimde beni farklı boyutlarda görüyorsa, o halde değer verilen ben değil, ceketim ve ayakkabılarımdı. Bu durumda şöyle bir soru kafamda canlanıyor.
9 10 manken kardeş bulsam, ceket, pantolon ve ayakkabıyı onlara giydirip suratlarını da benim ten rengime boyasam, bir sürü kadir oluşturmuş olmuyor muyum? Konunun bir diğer noktasında gerçekten elbiseyi egosuyla bütünleştirebilen insanlar değerli okurlar. Takım elbise almaya gideriz, “Vücuduma tam otursun, omuzlarımı dik göstersin, ayakkabılar parıl parıl parlasın.” gibi isteklerimiz olur hep. Tam istediğimiz kombini yakaladığımızda da, “İşte bu! Efsane oldum!” deyip kazaklı halimize ihanet etmiş oluruz. Çünkü kendimizi diğer elbiselerimizin içerisindeyken daha kötü durumda bir kişi olarak konumlandırırız.
“Ne alaka Kadir?” dediğinizi duyar gibiyim. Eğer bir kıyafet farklılığı bizim statümüzü ya da güzelliğimizi değiştiriyorsa ve biz bunu kabulleniyorsak, yukarıda yazdığım durumu ne yazık ki doğrulamış oluyoruz. Yaşamımız boyunca mutlaka güzel elbiseler giyeceğiz, bakımlı olma konusunda sınırları zorlayacağız. Tekdüze bir hayatımız olsaydı ne yapardık değil mi? Fakat bu yazı boyunca vurgulamaya çalıştığım şey, bir yanda değişime uğrayan bizlerin farklılaşması, bir yanda da bizim değişimimiz doğrultusunda toplumun farklılaşması değerli okurlar.
Ne zaman giydiğimiz elbise, yaptığımız bakım bizi biz olmaktan çıkartmaz, elbisenin altında bulunan kişinin halen aynı kişi olduğunu unutmayız, işte o zaman toplum eşitlenmiş olur. Ne zaman giydiğimiz elbise, yaptığımız bakım toplumun bize bakış açısını değiştirmez, işte o zaman daha eşit bir muamele görmüş oluruz.
Takım elbise giyen Kadir ile giymeyen Kadir arasında hiçbir farkın olamayacağını, farkın zihinlerde olabileceğini algılayabilmek, buna göre çevremize davranışlarımızı yansıtabilmek dileği ile…
Kıyafet olarak güzel, düşünce olarak da bir o kadar güzel kalabilmemiz dileği ile.
Görsel: https://www.soru.com.tr/giydiginiz-kiyafetler-kisiliginizi-anlatiyor-giyim-tarziniza-gore-kisilik-ozellikleriniz/
Bu konuda geri bildirim bırakın