İnsan bir kitabı eline neden alır? Bu kitabı insanlığın acı deneyimlerini tüm gerçekliğiyle görmek isteyen biri okumadan geçemez.
1927’de Joseph Roth’un bir derdi vardı. 2018’de Kırmızı Kedi yayınları bu derdi bize bir daha ulaştırdı.
‘’Bu kitabın beklentisi alkışlar ve övgüler değil.’’ Diye yazar önsözüne başlıyor.
Ona göre kitap sana ve size ve onlara da hitap etmiyor. Roth, bizi Yahudilerin dünyanın bildiğimiz hiç değilse duyduğumuz ülkelerine yaptıkları zorunlu yolculuklara götürüyor.Yerleştikleri yerlerde karşılaştıkları türlü zorlukları anlatması gerektiği için anlatıyor.
Yazarın kitapta Yahudilerin yaşamlarıyla ilgili aktardıklarını tarihi fotoğraflara bakar gibi okuruz.Bu gerçekçilik hiç şüphesiz Joseph Roth’un gazetecilik kimliğinin getirisidir. Ancak kitap sadece gerçekleri gösteren fotoğraflardan oluşsaydı bazı detayları atlardık. Rothyetinmeden gerçekliğe edebi yeteneğini katarak gözlerimizi ‘’Buraya iyi bakın’’ der gibi ayrıntılara yaklaştırıyor.
Yolculuğa hazırlanın.
‘’Doğu Avrupa Yahudileri’nin hiçbir yerde vatanı yoktur,fakat hemen hemen her mezarlıkta mezarları vardır.’’
Bu Doğu Avrupa Yahudilerinin o dönem yaşamlarıyla karşılaştığımız ilk bölümde belki de en can alıcı gözlemdi. Avrupa’da vatansız bir birey olmak nasıldı? Yahudi ya da bir başka kimlik. Avrupa’daki ulus olma fikri ve hakkı Alman,Fransız veya İtalyan olmayan biri için ne anlama geliyordu? Bir Yahudi ne zaman kendisine ya da tanrısına yakın hissedebilirdi? Neyi düşlüyordu?Ulus olmak fikri ve vatan arayışının izlerini bu bölümde bulabiliriz. Biraz anlayınca yolculuk derinleşir.
Küçük Bir Yahudi kentine gideriz.
‘’Yağmurlu günlerde arabayla gelmek gerekiyor,çünkü toprak-çakıl karışımı cadde çoğu kez su ve çamurdan geçilmiyor.’’
Joseph Roth küçük bir Yahudi kenti gezisinde dönemin ekonomik şartlarına değinirken Yahudilerin fikirsel ayrılıklarına yaşam tarzlarındaki farklılıklarına da yer verir. Burada en ilgi çekici olansa Yahudilerin ev,tanrı ve aile ilişkilerinin anlatıldığı kısımdır. İlk defa duyduğum ve zaman makinesi olsaydı ziyaret etmek isteyeceğim ‘’küçük ev tapınaklarını’’ okuduğunuzda gülümseyecek bu sözü seveceksiniz ‘’ Tanrılarını arada sırada ziyaret etmiyorlar,hep onun evinde yaşıyorlar.’’
Aşırı dinciler,ılımlılar,’’Aydınlanmış Yahudiler’’ gibi kavramları örnekleriyle okuyoruz. Dönemin siyasi zorlukları gelir adaletsizlikleri bir bir anlatılır. Sıradan bir yaşam yaşamanın sığınmacıyken zorluklarını böylece görürüz.(Burada ‘’Zaman hiç mi geçmez?Acılar neden hala çok benzer?’’ diye kendime sordum.) Avrupa’da vatanı olmayanlar şimdi nasıllar? Kendilerine ya da (varsa) tanrılarına yakın olmak için nasıl bedeller ödüyorlar?
Ancak içimiz kararmasın.Sadece kederli hikayelerle dolu değil. Yahudi kültürü ile ilgili birçok özel ve önemli güne davetliyiz. Hepsini kısaca tanır ve onlara misafir oluruz (Ne keyifli şeydir bir başkasının değerli anlarına tanık olmak). Farklı geleneksel Yahudimeslekleriyle tanışırız. En tuhafı ‘’Komik’’ mesleğidir.O öyküler anlatan,şakalar yapan birisidir.Onlara ‘’Badhan’’ denir. Bu kişiler düğünlerde ve bebek vaftizlerinde doğaçlama taşlamalar yapıp davetlileri eğlendirirmiş.
Batı’nın Yahudi mahallelerini Viyana,Berlin,Paris yolculuklarına çıkararak anlatır. Orada sadece Yahudilerin döneme ait yaşamlarını değil Avrupalının da kendisinden olmayana yaklaşımını da görebiliriz. Durumlar ve yaklaşımlar Viyana’dan Berlin’e Berlin’den Paris’e gittikçe değişiyor( Günümüzde ne ne kadar değişti? ).
***
Bir Yahudi Amerika’ya gidiyor
‘’Amerika çok ötelerde.Amerika özgürlük demek. Amerika’da mutlaka uzaktan ve yakından bir akraba yaşıyor.’’
Yahudilerin Amerika yolcuğunda yazar,’’Doğu Avrupa’nın Yahudileri savaş karşıtı kahramanlardı!Onlar barış uğruna acılar çektiler,kendilerini sakat bıraktılar.Bugüne kadar hiç kimse Yahudilerin bu kahramanlığı üzerine destanlar yazmadı.’’ Diye zorunlu ordu görevlerinden kaçmak için her yolu deneyenlerin çabasından özellikle bahsediyor. Bu çaba beni de büyülüyor.Destan yazmak mı? Ama savaş ve kahramanlık destanları dururken kim savaştan kaçanları yazacak? Yazamaz mıyız?
Yahudilerin kendilerini ilk kez mutlu hissettikleri Amerika yolculuğu bize korkuları,aşmakzorunda olduğumuz okyanusları sürekli yolda olmanın hissettirdiklerini,evsizliği derinden hissettirir. Şimdi göçü ve göç yolunu anlamamak için tek bir bahanen kalmayacak(Buna hazır mısın?).
Son bölümde Sovyet Rusya Yahudileri’nin yaşamlarını yasal statülerini SSCB ile ‘’ulusal azınlık’’ ilişkilerini öğreniyoruz. O günlerden yazar önemli bir ayrıntı paylaşıyor:
‘’Günümüzde Sovyet Rusya, Avrupa’da, antisemitizmi reddeden tek ülkedir. Yahudiler artık,kazandıkları özgürlüklerle değişik sorunları kesinlikle çözemeseler de, özgür Rus vatandaşlarıdır. Nefret ve sürgünler sona ermiştir. Toplum olarak tüm azınlık haklarına onlar da sahiptir. Yahudi tarihinde böylesine ani ve kesinlikle gelen özgürlüğe rastlanmaz.’’
Joseph Roth Rusya’daki Yahudileri anlattığı bu bölümde devrime çeşitli eleştiriler de getirerek bunları gerekçelendirmek için açık örnekler veriyor. Ufuk açıcı tartışmalar için bu bölüm defalarca okunabilir. Devrim, sosyalizm, ulusal azınlık,din toplumu,özgürlükler ve ekonomi gibi tüm dünyamızın önemli kavramlarını yeniden düşünmek için önemli bir fırsata erişiyoruz.
Roth, her şeyi açık seçik anlatmışken her şeyi yeniden düşünemez miyiz?
Kitabın 1937 basımı için son söz yazıp açık düzeltmeler yapmaya devam ediyor. Hemen ardından kitabın yeni basımı için önsöz bölümünde yazarın Nasyonel Sosyalizm ve Siyonizm hakkında düşündüklerini de okuyabiliyoruz.
İnsan kendini yolculuğunda çoğu zaman yalnız ve ürkmüş hisseder. Başkasının yolculuğunu okumak yol arkadaşı edinmek gibidir.
Joseph Roth alkış ve övgü istemiyor madem ben de buraya sessizce minnet ve saygımı ekliyorum
Daha çok şey okuyayım. Herkesi duyayım. Kafam karışsın. Aklım öyle çok bulansın ki sonunda kendimi ve seni anlayayım.
Bu konuda geri bildirim bırakın