İran toplumu, diğer birçok toplum gibi, hala cinsiyet eşitliği için mücadele ediyor, bu nedenle toplumsal cinsiyet ve cinselliğin görsel temsilleri (sinemanın önemli bir yer tuttuğu yerler), ileriye dönük önemli adımlar gibi görünüyor. İran sinemasının da diğer kültürel ürünleri gibi, siyasetle ilgili olması şaşırtıcı değildir. Bir dizi estetik ifade ve çeşitli temsiller filme İran halkının moderniteyle karşılaşmasının imgesi olarak yansıtılmıştır. Bu modern “yeni sinema”nın dikkat çekici gerçeği kuşkusuz kadınların katılımıdır. Kadınlar hem film yöneterek hem de farklı sahne rolleri oynayarak film endüstrisine katılıyor. Sadece yeni aktrisler değil, aynı zamanda sektörün farklı aşamalarından yeni yönetmenler, yapımcılar, teknisyenler ve uzmanlar da ortaya çıkıyor. Kadınların yönettiği filmler, devrim sonrası ulusal tahayyülle çatışan gündelik ve eleştirel bir gerçekliği göstermeyi amaçlayan temaları işliyor. Feminizm, farklı yapımlarla bu sinemada kendine yer bulacak, güçlü olumlu ve olumsuz yankılar, ulusal ve uluslararası başarılar üretecektir.
2000 yılından itibaren kadın sineması, her yıl yeni kadın yönetmenleri bünyesine katarak yeni bir evreye girdi. Bugün her yıl yeni bir film yayınlayan otuzdan fazla kadın yönetmen var. Hepsi toplumdaki kadınlarla ilgili politik filmler sunmasa da çoğu kadın bu konuyu ve konunun çeşitliliğini doğrudan veya dolaylı olarak dile getirmeye çalışmaktadır.
Narges Abyar
İran sinemasını denizaşırı ülkelerde önemli bir sanat evi metasına dönüştüren olağanüstü film yapımcıları grubundaki en yeni isim, bir kadın: Önceleri çocuk kitaplarıyla tanınan Narges Abyar, sinema sektöründe çalışmaya 2008 yılında gerçek bir merakla, ilk olarak kısa bir belgesel filmle başladı. Filmin geniş kapsamlı etkisi ve kitlelere erişimi onu büyüledi. İşinde eğlence olsun diye yoktu: bir etki yaratmak istiyordu. Daha sonra Abyar’ın Nefesi (2016), İran’ın 2018’de hem 75. Altın Küre Ödülleri’nde hem de 90. Oscar Ödüllerinde En İyi Yabancı Film dalında resmi başvurusu oldu. Bu, Abyar’ı İran tarafından ülkeyi Oscar Ödülleri’nde temsil etmek üzere seçilen ilk kadın yönetmen yaptı.
Abyar’ın çalışması, yeni İran sinemasında da bir kutlama olayı haline geldi. Savaş filmi türü içinde daha ana akım bir çekiciliği keşfetmeye karar verdiğinden dolayı filmleri öncüllerinin çoğu tarafından kurulan son derece bilinçli ve sofistike bir sanatın gerçekçiliğinden bir ayrılmayı temsil ediyor. Rakhshan Banietemad ve Tahmineh Milani gibi saygın İranlı kadın yönetmenlerin aksine Abyar, kadınların sorunları veya günlük hayatta yaşadıkları baskı türleri hakkında politik bir hikâye sunmakla ilgilenmiyor. Savaş filmi türü genellikle erkeklerin kalesi olarak tanımlandığından ve genellikle İran’da oldukça politik bir tür olarak yorumlandığından, Abyar, etrafında ortaya çıkan savaşa şüpheyle yaklaşan kadın karakterlere yer vererek sadece kendilerinden beklenen toplumsal cinsiyet normlarını reddetmekle kalmadı, türün geleneklerini bozduğunda oldukça heyecan yarattı.
MANIA AKBARI
Mania Akbari, uluslararası üne sahip bir film yapımcısı, sanatçı, yazar ve aktristir. Devrim niteliğindeki radikal filmleri yakın zamanda BFI, Londra (2013), DFI, Danimarka (2014), Oldenburg Uluslararası Film Festivali, Almanya (2014) ve Kıbrıs Film Festivali’nde (2014) retrospektiflere konu oldu. Filmleri dünya çapındaki festivallerde gösterildi ve Alman Bağımsızlık Onur Ödülü, Oldenberg (2014), En İyi Film, Dijital Bölüm, Venedik Film Festivali (2004), Nantes Özel Halk Ödülü En İyi Film (2007) ve En İyi Yönetmen dahil olmak üzere çok sayıda ödül aldı. Ayrıca Londra’daki Tate Modern gibi galerilerde dünya çapında çok sayıda sergi açtı.
Akbari İran’dan sürgün edildi ve şu anda Londra’da yaşıyor ve çalışıyor. Mark Cousins ile birlikte yönettikleri Life May Be filminde bu tema ele alındı.Bu film Karlovy Vary Film Festivali’nde gösterildi ve Edinburgh Uluslararası Film Festivali’nde (2014) ve Asya Pasifik Film Festivali’nde (2014) En İyi Belgesel dalında aday gösterildi.
Sadaf Foroughi
Sadaf Foroughi, devrimden birkaç yıl önce, 1976’da Tahran’da doğdu. Savaşın hüküm sürdüğü bir ülkede ve çağda büyüyen Foroughi, acı gerçeklerden kaçmak için annesinin desteğiyle bale ve piyano dersleri aldı. Marsilya’daki Provence Üniversitesi’nde Film Çalışmaları alanında yüksek lisans derecesini aldıktan sonra Feminin, Masculin (2007), The Kid and the Kite (2009) ve La Derniere Scene (2011) gibi birçok kısa film yönetti.
Feminizm, Foroughi’nin eserlerinde tekrar eden bir temadır. 2017 yılında Harvey Weinstein skandalına tepki olarak başlatılan küresel #MeToo hareketi, bizleri film endüstrisindeki kadınların geleceğini sorgulamaya davet ediyor.
Zahra Amir Ebrahimi
Bu yıl 75’incisi düzenlenen Cannes Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü “Holy Spider” filmindeki performansı ile İranlı aktris Zar Amir Ebrahimi kazandı.
İran’ın Meşhed şehrinde seks işçisi kadınlara yönelik seri cinayetleri anlatan “Holy Spider” en az 16 kadını öldüren Saeed Hanaei’nin gerçek hayat hikayesine dayanıyor. Ödül töreninde izleyicilere konuşan Ebrahimi, “Bu film kadınlarla ilgili, onların vücutlarıyla ilgili, yüzler, saçlar, eller, ayaklar, göğüsler, seks – İran’da gösterilmesi imkansız olan her şeyle dolu bir film” dedi. Film, İranlı yetkililerin çekime izin vermemesi nedeniyle Ürdün’de çekildi. Türkiye-Fransa-Almanya-Hollanda-Yunanistan-Hırvatistan ortak yapımı filmin Türkiye’de sonbaharda vizyona girmesi planlanıyor.
Son otuz yılda İran toplumunda işlenen konulardan hiçbiri toplumsal cinsiyet meselelerinden daha karmaşık değildir. İran halkının modernite ile karşılaşmasını yansıtmak için sinemada bir dizi estetik dil ve anlamsal temsil yer almaktadır. Genellikle kadın temsili, İslam Cumhuriyeti’nin yeni bir ulusal kültürün yeniden üretim sürecini oluşturması için etkili bir araç haline geldi. İran toplumunda, özellikle kadınlarla ilgili her sosyal ve kültürel dönüşüm sinemaya ilham kaynağı oldu. Son yıllarda, yeni nesil İranlı kadınlar, İran toplumunda “kadınlık”, cinsellik ve modernlik kavramlarını iktidarın özüyle müzakere ediyor. Bu müzakerenin yanı sıra İran sineması son zamanlarda kadınların beyaz perdede eşi benzeri görülmemiş bir temsilini gözler önüne serdi. Bu yorumlama, ayrımcılığın ve eşitsizliğin sınırlarını aşan bir toplumsal cinsiyet bilincinden türetilmiştir. Kadın film yapımcıları, kadınların kendilerinin gördüğü ve oynadığı hikayeleri ekrana getirmek için ifade alanına giriyor.
KAYNAKÇA:
Bu konuda geri bildirim bırakın