Aralık 3, 2024
Ekoloji

Sahilinden Uzak Bir Sahil Kenti: Hopa

Betonlaşmayı çağdaşlıkla bir tutma yanılgısı yüzünden, bir sahil şeridi daha bir türlü yerlere göklere sığamayan doyumsuz insanlığın tehdidi altında. Oysa sormak gerekir ki; binlerce canlıya yuva olan, uçsuz bucaksız sularında dünyayı yaşanabilir bir yer kılan görkemli denizleri, yine doğanın bir parçası olan dağlardan söktüğümüz parçalarla doldurmaya çalışarak ekosistemle lego oynar gibi oynamak ne haddimize?

Doğasını kelimelerle anlatamayacağımız Karadeniz’de yine talan ve rant uğruna, kamusal fayda adıyla süslenmiş bir proje gündemde. Artvin Hopa Belediyesi tarafından hazırlanan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca 06.05.2020 tarihinde onaylanan “Artvin İli Hopa İlçesi Kıyı ve Sahil Düzenlemesi Amaçlı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı” ve “1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı” projeleri kapsamında Hopa sahilinin doldurulması planlanıyor. Toplam 34,4 hektar alana, ortalama 100-120 m açığa kadar dolgu yapılması planlanan bölgede zaten daha önceden hukuksuzca doldurulmuş bir alan da bulunuyor. Bu projeyle birlikte geçmişte hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen bu doldurma işlemi de yasal hale gelmiş olacak. Aşağıdaki görselde daha önce hukuksuzca yapılan doldurma alanlarını görüyoruz.

Projeye göre doldurulması planlanan alan aşağıdaki görselde de görüleceği üzere, şehri sahilden tamamen uzaklaştırarak Hopa’nın sahil kenti niteliğini yerle bir edecek büyüklükte. Bu projeyle yeşilin ve denizin buluşma yeri olan Hopa; şeritli yolların, beton yığılı sahillerin kenti olacak. Nitekim denizin doldurularak Karadeniz Sahil Yolu Projesi’nin yapılmasının ardından kent ile sahilin bağlantısının koptuğu, bu sebeple de kent halkını yeniden kıyıyla buluşturmak amacıyla bu planın yapıldığı proje raporunda da belirtilmiş. Ancak sormak gerekir ki; doldurarak kopardığınız bağlantıyı, yine doldurarak mı sağlayacaksınız?

Mesele Sadece Sahile Erişim Değil

Sahile erişimin zorlaşacağının farkında olan halkın bu projeye en başından beri karşı çıkma sebeplerinden bir diğeri de Karadeniz’in yarası haline gelen bir mesele olan taş ocakları… Doldurulacak alanın yaklaşık 30 futbol sahasındaki büyüklüğü düşünüldüğünde, burada kullanılacak olan dolgu malzemesi bahane edilerek açılacak olan taş ocaklarıyla şehrin dağlarında, köylerinde yine yıkımlar olacak demektir. Her bir projeye ek paket olarak gelen taş ocakları, Karadeniz yaylalarının yaygın bitki örtüsü haline gelmiş durumda. Ağaçların göğe uzandığı uçsuz bucaksız yeşil tepeleri görmek yerine devasa kepçeler görmeyi istememek başta Hopa halkı olmak üzere sağlıklı bir çevrede yaşamak isteyen her canlının temel hakkıdır.

Proje Sunulduğu Kadar Masum Değil!

Her ne kadar proje sunumunda amaç, Karadeniz Sahil Yolu projesi nedeniyle sahilinden uzak kalan halkı tekrar sahiline kavuşturmak kadar masum gösterilse de, bu proje halkı, daha da büyük tehditlerle karşı karşıya bırakıyor. En başta dolgu yapılması kıyı erozyonunu tetikliyor ve kıyıya özgü canlıların yaşama ortamını altüst ediyor. Ayrıca deniz suyunun kimyasal ve fiziksel özelliklerini bozarak kendi kendini yenileme mekanizmalarını harap ediyor. Kıyı ekosisteminin kendini yenileyebilmesinin kara ekosisteminden çok daha zor olduğu bilinmekle birlikte daha önceleri de denizden çalarak yapılan bu dolgu alanlarını denizin kendine çok kolay geri alabildiğine de defalarca tanık olduk.

Aynı şekilde dolgu malzemesi olarak kullanılan, patlatma ile parçalanmış kayaların elde edilmesi ve taşınması sırasında büyük oranlarda CO2 emisyonu da ortaya çıkmasıyla birlikte şehrin her yerinde bu parçaları taşıyan kamyonların gezeceğini de unutmamak gerekiyor. Ayrıca, bu işlemler sırasında yapılan patlamalarla yeraltı sularının yatakları değişmesi sonucu toprak kayması riski meydana geliyor.

Proje açıklama raporunda birçok hatalı veriyle birlikte sıvılaşma riski vardır uyarısı yer almasına rağmen böylesine riskli ve hatalar üzerine kurulu bir projede “ÇED raporu gerekli değildir” kararı ile yola çıkılması da gerçekten sadece halkın sahile erişimi mi düşünülüyor diye sorgulamaya da sebep oluyor.

Hukuki Süreç Devam Ediyor

3621 sayılı Kıyı Kanunu 6. madde ve devamında, kıyıların doldurulmasına ilişkin koşullar sayılmaktadır. “Kamu yararının gerektirdiği hallerde, uygulama imar planı kararı ile deniz, göl ve akarsularda ekolojik özellikler dikkate alınarak doldurma ve kurutma suretiyle arazi elde edilebilir.” hükmünü içeren bu kanundan yola çıkarak ilgili projede kamu yararı ve ekolojik yıkım arasındaki denge düşünüldüğünde, projenin kanuna aykırı olduğunu da söyleyebiliriz. Nitekim kanunda da sayıldığı gibi, bu projeyle yapılması planlanan etkinlik alanlarının başka yerlerde yapılması mümkün olmaması hali veya kıyı alanı yetersizliği gibi bir zorunluluk hali de bulunmamaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27/2 Maddesinde belirtildiği üzere açıkça hukuka aykırılık ve uygulaması halinde telafisi güç veya imkansız zararlar doğacak olması şartları beraber mevcut olduğundan yürütmenin durdurulması ve planların iptali talebiyle işbu projeye karşı açılan dava devam etmekte. Daha önce oluşturulan bilirkişi heyetinde bakanlık görevlisi yer alması sebebiyle itiraz edilmesi sonucu 21 Mayıs’a ertelenen keşif sonucunda projenin akıbeti belli olacak gibi görünüyor.

Mücadele Doğa Talanına Karşıdır

Son olarak İkizdere olaylarında parti tartışmaları yürüten bazı kesimlere şunu hatırlatmakta fayda var: 2019 yerel seçimlerinden önce Hopa Belediyesi AKP’nin yönetiminde iken yapılan plan, mevcut CHP’li Hopa Belediyesi yönetiminin sahiplenmesi sonucu yeniden gündeme getirilmiş durumda. Doğa parti tutmuyor derken tam olarak bundan söz ediyoruz. Ranta dayalı sömürü sisteminde siyasi görüşler değil, ekonomik çıkarlar söz hakkına sahip. Mücadele edilmesi gereken zihniyet bu iken, halkın bu direnişini siyasi partiler bazına indirgemek, mücadeleyi güçsüzleştirmekten başka bir şey değildir.

Hopa’da olmasak da kalbimiz doğayı savunan herkesle bir atıyor. Savunduğumuz doğadır, mücadelemiz doğa talanına sebep olan herkesledir. Nerede olursak olalım, ne görüşte olursak olalım; doğayı savunmak bize yaşam sunan toprağa bir borcumuzdur.

“Hopa’yı Hopa’dan sevmek kolay, biz Hopa’yı Diyarbakır’dan sevdirdik.” –Kazım Koyuncu

Tuğçe Berber
Adaletin sadece insan türüne özgü olmadığını ve yaşam hakkının tüm türler için varolduğunu savunarak avukatlık mesleğini idame ettirmekte, etik vegan anlayışıyla şiddetsiz, sömürüsüz bir yaşam sürdürmeye çalışmaktayım. Ulusal ve uluslararası hayvan hakları mevzuatı konulu staj tezim ile başladığım avukatlık mesleğine, mevzuat çalışmaları, dava takibi ve hayvan özgürlüğüne katkısı olabilecek tüm hukuki mücadelelere destek vermeye çalışarak devam etmekteyim. Tüm türlerin eşitliği savunusuna dayalı hayvan özgürlüğü mücadelesi ile birlikte ekoloji mücadelesinde de hem mesleki alanda hem de günlük yaşamda aktivizm alanında profesyonel ve sosyal çeşitli faaliyetler yürütmekteyim. Hayvanlara Adalet Derneği, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, İzmir Barosu Hayvan Hakları Komisyonu ve İzmir Barosu Çevre Komisyonu üyesi olarak bu mücadelelerin daha görünür olması için çeşitli toplumsal projeleri desteklemekte, dava takipleri yapmaktayım. Adalet mücadelesinin karanlık dünyasını renklendirmek için yoga, fitness ve müzikle ilgilenmekteyim.

    Bu konuda geri bildirim bırakın

    • Değerlendirme

    artıları

    +
    Alan Ekle

    eksiler

    +
    Alan Ekle