Ocak 17, 2025
Ekoloji Hayvan Hakları

Doğanın Adaleti Yönetmelik Tanımaz

Avcılık, eski toplumlarda hem etik anlayışın hem de üretimin gelişmemiş olması nedeniyle beslenme ve güvenlik ihtiyacıyla yapılıyordu. Peki günümüzde niçin devam ediyor? Biliyoruz ki kan dökme, öldürme, ezileni ezmekten zevk alma vb. şiddet arzularını bastırma amacıyla devam eden av katliamı, devlet destekli cinayetler olarak varlığını sürdürüyor.

Geçtiğimiz günlerde de bu katliamı destekleyen bir gelişme daha yaşandı. Resmi Gazete’de yayımlanan Av ve Yaban Hayvanlarının Ve Yaşam Alanlarının Korunması, Zararlılarıyla Mücadele Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile “insanların yaralanma ve ölümüne neden olan” ve “insan canına veya mala zarar veren” yabanda yaşayan hayvanların zararlı sayılabileceği,  “insan yaralanması ve ölüm olaylarına sebep olan zararlı ayı ve kurt gibi yaban hayvanlarının, her türlü ateşli silah ve ihtiyaç duyulması halinde men edilen avlanma yöntemleri de kullanılarak alandan çıkartılabileceği” düzenlemesi mevzuatta yerini aldı.[1]

Avlanmanın yasaklanması gerektiğine ilişkin kamuoyunda artan talepler, derneklerin ve baroların açmış olduğu yürütmenin durdurulması talepli iptal davaları, lehe verilen mahkeme kararları gibi olumlu gelişmeler yaşandıkça, tüm bunlar karşısında devletin ve av lobisinin ortak çalışmasıyla avcılığın güçlendirildiğine tanık oluyoruz. Örneğin değişiklik yapılan bu yönetmelikle yasak avlanma yöntemlerinin de kullanımına izin verilmiş olması önü alınamaz katliamların kapılarını açmış oldu. Zararlı olduğu iddia edilen hayvanın ne gibi bir zarar verdiği, zararın ölçütünün tespiti için nasıl bilimsel verilerden faydalanılacağı gibi soruları da havada bırakan bu düzenlemeyle, tüfeğini alan herkes “bu hayvan bana zarar verdi” iddiasıyla yaban hayvanını vurabilecek mi? Adeta soykırıma izin veren bu değişikliğin Türkiye’nin taraf olduğu Bern Sözleşmesi’ne, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na ve hatta avcılığın temeli olarak bilinen Kara Avcılığı Kanunu’na da aykırı olduğunu görüyoruz. Koskoca bakanlığın hem ulusal hem uluslararası mevzuata aykırı bu yönetmeliği yayımlamasına sebep olan nasıl bir baskı olabilir diye düşünmek gerekiyor. Tunceli’de geçtiğimiz günlerde yaşanan yaban katliamının hemen ardından bu yönetmelik değişikliğine gidilmesiyle, masa başlarında oturan insanların rant uğruna doğa ve yaban hayatıyla oyuncaklarıyla oynar gibi nasıl kolay oynadığını görmüş oluyoruz.

Temmuz ayında çok yenilikçi denilerek getirilen ama aslında mücadeleyi yıllarca geriye götüren bir değişiklik ile Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılmıştı. Bu değişiklikle nesli tükenmekte olan hayvanı öldürmeye hapis cezası yaptırımı da getirilmişti. Peki uygulamada bu hüküm yerini buldu mu? Her gün katledilen hayvanların sayısı ve türü biliniyor mu? Bu hayvanların kaç tanesinin nesli tükenme tehlikesi altında, gerekli popülasyon raporları tutuluyor mu? Örneğin geçtiğimiz ay HAKİM tarafından  Temmuz ve Ağustos aylarında Türkiye’de meydana gelen yangınlarda hayatını kaybetmiş olan yabanda yaşayan hayvan sayısı bakanlığa sorulduğunda 24 saat içinde, “tespit edilebilen toplam yaban hayvanı sayısı 75’dir.” cevabı verilmişti. [2] Şimdi sorsak Türkiye’de son bir ayda yaban hayatında avcılık faaliyetleri sonucu yaşamını yitiren kaç can vardır ve türleri nelerdir diye, bakanlık nasıl cevap verecektir? Nitekim bakanlığın açmış olduğu av ihalelerinde, il av komisyonlarınca tespit edilen verilerin bile eski tarihli veriler olduğu, kopyala yapıştır usulü ile hazırlandığı, nesli tehlike altında bulunan birçok türün avlanılmasına izin verildiği bu alanda yürüttüğümüz tüm davalarımızda da tespit edildi. Her ne kadar davalara ve avcılığın tümden yasaklanması taleplerine karşın devletin ve yargı makamlarının dört elle sarıldığı 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nda da nesli tehlike altında olan türlerin korunması amacıyla gerekli koruma tedbirlerini alınması gerektiği, sayı ve veri çalışması yapılarak bu ihalelerin hazırlanması gerektiği belirtilmişse de uygulama bu utanç kaynağı mevzuattan da çokça uzak durumdadır.

Şiddet dürtüsünün devlet eliyle desteklendiğini bir kez daha açıkça görmüş olduğumuz bu değişiklik, zaten talan edilmiş olan yaban hayatını bitirmeye yönelik adımlardan biridir. Kaçak avcılıkla mücadele edildiğini her fırsatta boy boy haber yapan yerel tarım orman müdürlükleri, bu düzenleme karşısında yapılan avcılığın kaçak mı yoksa zarar görme gerekçesiyle mi yapıldığını da ayırt edemeyecek duruma gelecektir. Avlanmanın tamamen yasaklanması için mücadele edilmesi gerekirken kaçak avlanmayı bile destekleyen bu düzenlemenin yönetmelik olarak mevzuatımızda yer almasından ben bir hukukçu olarak utanç duyuyorum.

Adaletten, eşitlikten, sömürüsüz bir dünya düzeninden her geçen gün koşarak uzaklaştığımız şu süreçte, devlet gücünü arkasında hissedenlere karşı verdiğimiz mücadelede, savunmaktan asla vazgeçmeyeceğimiz doğanın ve hayvanların gücü de bizim yanımızda. Katliamlarınızı biz durduramazsak bile bir gün dünya; son ağacını yitirdiğinde, ekosistem tüm biyoçeşitliliğini kaybettiğinde, bu yaşatılan acıların kat be kat fazlasını yaşatacak. İşte o zaman doğanın adaleti karşısında sizi koruyacak bir yönetmelik olmayacak.


[1] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/12/20211207-2.htm

[2] http://hayvanhaklariizleme.org/category/duyuru/

Tuğçe Berber
Adaletin sadece insan türüne özgü olmadığını ve yaşam hakkının tüm türler için varolduğunu savunarak avukatlık mesleğini idame ettirmekte, etik vegan anlayışıyla şiddetsiz, sömürüsüz bir yaşam sürdürmeye çalışmaktayım. Ulusal ve uluslararası hayvan hakları mevzuatı konulu staj tezim ile başladığım avukatlık mesleğine, mevzuat çalışmaları, dava takibi ve hayvan özgürlüğüne katkısı olabilecek tüm hukuki mücadelelere destek vermeye çalışarak devam etmekteyim. Tüm türlerin eşitliği savunusuna dayalı hayvan özgürlüğü mücadelesi ile birlikte ekoloji mücadelesinde de hem mesleki alanda hem de günlük yaşamda aktivizm alanında profesyonel ve sosyal çeşitli faaliyetler yürütmekteyim. Hayvanlara Adalet Derneği, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, İzmir Barosu Hayvan Hakları Komisyonu ve İzmir Barosu Çevre Komisyonu üyesi olarak bu mücadelelerin daha görünür olması için çeşitli toplumsal projeleri desteklemekte, dava takipleri yapmaktayım. Adalet mücadelesinin karanlık dünyasını renklendirmek için yoga, fitness ve müzikle ilgilenmekteyim.

    Leave feedback about this

    • Rating

    PROS

    +
    Add Field

    CONS

    +
    Add Field